Gözde Erdem
Sürdürülebilir tasarımın öncülerinden Victor Papanek’in (1984) belirttiği gibi tasarım, insanın çevreyi, yaşamı, kültürü ve kendini şekillendirdiği en temel eylemlerden biri. Heskett (2005) ise tasarımı, doğada örneği bulunmayan yollardan çevremizi biçimlendirip oluşturmaya, gereksinimlerimize hizmet etmeye ve yaşamlarımıza anlam katmaya yarayan insana özgü bir yetenek olarak tanımlar. Fakat ona göre, bu dünyayı biçimlendirme halimiz öyle boyutlara ulaştı ki gezegenin trajik bir biçimde çok az kısmı eski haliyle kaldı. Bugün geldiğimiz noktada, insanı merkeze alan düşünce ve diğer tüm canlıların insana hizmet ettiği varsayımı ile yapılan tüm tasarım eylemleri hızlı bir şekilde katastrofik sonuçlara neden oldu. İnsan yaşamını ve çevresini geliştirmek amacı ile yapılan aktiviteler ekosistemleri ciddi bir biçimde tahrip etti. Nitekim bugün bu tahribat, neredeyse tüm insanlığı önemli küresel sorunlar ile karşı karşıya bırakmış durumda.
Fakat bu, insanın sahip olduğu yaratıcılığın ve çevresini biçimlendirme halinin, her zaman yıkıcı sonuçlara yol açacağı anlamına mı gelir? Son yıllarda türlü kanallardan insanlığa dair pek çok uyandırma çağrısı alıyoruz. Kimimiz gündelik yaşam kaygılarımızdan dolayı görmezden geliyoruz, kimimiz bireysel veya toplumsal aksiyonlar almaya daha hazırız. Fakat şu kesin ki eylemlerimizin sonuçlarının farkına varmaya başlıyoruz. Fransız filozof ve sosyolog Bruno Latour’a göre insanmerkezcilik hayatımıza o kadar kök salmış ki, kendi felaketimize sebep olan sonuçlarını görsek bile, insan merkezci hareket etmekten kendimizi alamadığımızı düşünüyoruz fakat ona göre bu bir yanılgı. Çünkü insan merkezcilik, belirli bir tarihi zamanda oluşmuş sosyal ve kültürel bir yapı (Latour, 2012).
Böyle düşündüğümüzde tasarlama eyleminin insan merkezcilikten uzaklaşarak yeniden hareket edebileceği, insanın tasarlama yetisinin, onarmak/iyileştirmek için de güçlü bir potansiyele sahip olabileceği fikri umut verici.
Ayrıca, tasarımın anlam yaratmaya (sensemaking) muktedir oluşu, doğru seçimler ve eylemler tasarlamak için ve onları insan merkezciliğin ötesinde çerçevelemek için disipline dair yeni bir meydan okumanın da önünü açıyor (Manzini and Tassinari, 2022).
Bu noktada tasarımın rolünün ne olabileceğine değinmek gerekir. İnsan varlığının her yönü ile tartışmalı bir endişe konusu haline gelmesi ve istikrara kavuşturulamayan bu durum, tasarımcılar olarak bize yeni bir siyasi alana girdiğimizi gösterir (Latour, 2012).
Öncelikle tasarımı sadece bir uygulama olarak değil aynı zamanda düşünceyi yansıtan, değişimi tetikleyen ve kimi zaman kolaylaştırıcılık yapan pratikler olarak yeniden düşünelim.
Daha fazla kamusal alana dahil olarak, hükümetler, şirketler ve doğal sistemlerle olan ilişkileri dönüştürme fırsatını yakalayabiliriz. Böylelikle aktörlere karşı eleştirel bir ilişki geliştirerek siyasetteki yozlaşma ile mücadele eden, umudu teşvik eden ve zamanımızın aldatmacalarını ortaya çıkaran rolünü ve sorumluluğunu üstlenebiliriz (Staszowski & Tassinari, 2021). Bu şekilde doğru yere yönlendirilmiş tasarlama yetisi, Dünya’nın sınırlı kaynaklarını göz ardı eden ekonomik güçlerle yüzleşme cesaretini de verecektir (Nardi, 2019). Tasarımın karşılaşılan durumlarla baş etmesini sağlayan arabulucu (remedial) özelliği (Latour, 2012) yaşadığımız bu çoklu kriz zamanlarında problemin parçası olan aktörlerle ve katılımcılarla işbirliği yapabilmesine olanak tanır. Böylece yeni, kapsayıcı ve katılımcı tasarım biçimleri ortaya çıkar. Bir taraftan farklı aktörlerle, farklı alanlarda aksiyon alırken diğer taraftan onların eylemlerini hayata geçirmede kolaylaştırıcılık yapabiliriz.
Bununla birlikte yaşadığımız dünyada öngörülemez aktörlerin de var olduğu ve bu aktörlerin insan dışı karmaşık sistemlere (doğanın sistemlerine) bağlı olduğu düşüncesi ile doğal ekosistemleri de sürece dahil eden yeni tasarlama biçimleri geliştirebiliriz.
Bugün bu bakış açısından yola çıkan sosyal, ekonomik ve ekolojik sorunlara karşı değişimi önceleyen birçok tasarım konsepti olduğunu söylemek mümkün. Bu konseptler tasarım literatüründe ‘sürdürülebilirlik için tasarım’ başlığı altında toplanır. Sürdürülebilirlik için tasarım, 20. yüzyılın sonlarına doğru eko-tasarım veya çevre için tasarımla ilgili birçok aracın geliştirilmesiyle bilimde daha fazla yer almaya başlar. Sürdürülebilirlik için tasarım yaklaşımları ilk aşamalarda kendini ürün inovasyonu düzeyinde (product-innovation level) gösterir (Ceschin & Gaziulusoy, 2019). Fakat bu anlayış, yalnızca çevresel etkiye odaklandığından ve sistemsel karmaşıklıkları, sosyal boyutları hesaba katmadığından çevresel kazanç elde etme konusunda önemli bir kapasite sergileyememiştir.
Örneğin yeşil tasarım, her ne kadar tasarıma 'yeşil' ön ekini katmış ve ürünlerin çevresel performansını iyileştirmiş olsa da, maddi ve politik faktörleri göz ardı etmiştir (Ceschin & Gaziulusoy, 2016).
Birbirine bağlı sistemlerin yeniden düşünülmesi ile sürdürülebilirlik için tasarım farklı düzeylerde genişledi ve böylece birçok paydaşı ağa dahil eden, sosyo-ekonomik aktörleri de sürece katan (politika yapıcılar, stk'lar, tüketici grupları vb.) daha kapsayıcı ve kompleks konseptler (sosyal inovasyon için tasarım, sistemik tasarım, stratejik tasarım vb.) gelişti (Ceschin & Gaziulusoy, 2019). Bu konseptler çerçevesinden bakıldığında tasarım birçok aktörü ve faktörü sürece katarak sosyal/kültürel önermeler yaratan rolünü üstlenmeye başladı.
Tasarımcının rolü ise burada; kolaylaştırıcı, vizyon/öneri getiren, provoke eden ve bağlantılar kuran. Yani değişimin öncülerinden.
Bugün bireylerin, toplulukların, toplumların birbirine bağlı hale geldiği, küreselleşen dünyada tasarım disiplini artık sadece ürün düzeyine, form/fonksiyona odaklanamaz. Sistemler seviyesinde birçok kompleks ve beklenmedik faktörü birlikte düşünmek durumundayız (Fiksel, 2003). İlişkiselliği kucaklayarak, insan merkezci düşüncenin dışına çıkmalı, ait olduğumuz geniş karasal ekosistemlerle karşılıklı bağımlılıklarımızda ortak çıkarları dikkate almalıyız (Latour & Porter, 2018). Karşı karşıya olduğumuz çevresel, toplumsal ve ekonomik sorunlara yönelik stratejik çözümler üretmemizi sağlayacak tasarım araçlarına bugün çok daha fazla ihtiyacımız var. Bu araçlar sayesinde çevresel kaynak ve atık tüketimini minimumda sınırlayan, önemli ihtiyaçların karşılanmasını destekleyen, kalıcı bir ekonomik değer sağlayan, tabandan örgütlenmiş dayanıklı sistemler oluşturabiliriz. Bu bağlamda sistemlerin tasarımı inovatif ve onarıcı olana doğru aktif bir şekilde ilerleyebilir. Bu aynı zamanda tasarımın, ekonomide ve medyada şu anda egemen olan düşünceden kurtulması ve onarıcı rolünü üstlenmesi için de bir fırsattır.
Referanslar:
1. Latour B. & Porter C. (2018). Down to earth : politics in the new climatic regime (English). Polity Press.
2. Latour, B. (2012). A Cautious Prometheus? A Few Steps Toward a Philosophy of Design with Special Attention to Peter Sloterdijk. In W. Schinkel, L. Noordegraaf-Eelens, L. Tsipouri, & V. Stenius (Eds.), In Medias Res: Peter Sloterdijk's Spherological Poetics of Being (pp. 151-164). Amsterdam University Press.
3. Manzini, E., & Tassinari, V. (2022). Designing down to earth: Lessons learnt from transformative social innovation. Design and Culture , 14 (3), 1–14.
4. Heskett, John, Design: A Very Short Introduction, Very Short Introductions (Oxford, 2005; online edn, Oxford Academic, 24 Sept. 2013)
5. Papanek V. J. (1984). Design for the real world : human ecology and social change (2nd ed. completely rev). Van Nostrand Reinhold.
6. Staszowski, E. , & Tassinari, V. (Ed.). (2021). Designing in Dark Times. London: Bloomsbury Visual Arts.
7. Nardi, B. (2019). Design in the Age of Climate Change. She Ji: The Journal of Design, Economics, and Innovation, 5(1), 5–14.
8. Manzini, E. (2015), Design, When Everybody Designs: An Introduction to Design for Social Innovation, Boston, MA: MIT Press.
9. Ceschin, F., and Gaziulusoy, I. (2016). Evolution of design for sustainability: from product design to design for system innovations and transitions. Des. Stud. 47, 118–163.
10. Ceschin, F., & Gaziulusoy, İ. (2019). Design for Sustainability: A Multi-level Framework from Products to Socio-technical Systems (1st ed.). Routledge.
11. Fiksel J. (2003). Designing resilient, sustainable systems. Environmental science & technology, 37(23), 5330–5339.
Commenti