Sıkça Sorulan Sorular
- 01
Doğru, evet. Çözüm tek değil, onu belirtmek isteriz. Bütüncül Yönetim bir ‘niyet’ veya ‘bakış açısı’ değil safi, öyle olsa eğitimini vermemize gerek kalmazdı, vaaz ederdik, olur biterdi =) Bütüncül Yönetim, karmaşıklığı (complexity) aynı anda hem ekolojik, hem ekonomik, hem de toplumsal kazanım/onarım yaratmak için idare edebilmemizi sağlayan bir algoritma aslında. Karmaşık sistemlerin (tarım, ekonomi, ekosistemler, bireysel hayat, eğitim sistemi, vb.) idaresi zordur. Karmaşık sistemleri, karışık (complicated) yapıları (araba, gemi, kaldıraç, bilgisayar programı) inşa ve idare etmeye çalıştığımız şekilde (yani indirgemeci bir metodolojiyle) ele aldığımız için tüm bu sorunlarla boğuşuyoruz. Bütüncül Yönetim, başta ekosistemlerin idaresi ve tarım olmak üzere bu gibi karmaşık sistemleri doğru ve ‘bütüncül’ şekilde idare edebilmemiz için gereken algoritmayı, karar alma mekanizmalarını, planlama süreçlerini ve diğer teknik (çokça biyolojik) bilgileri içeriyor.
- 02
Bitkileri birer güneş paneli olarak düşünelim. Güneş ışığını gıdaya çevirirler, ve bunu yaparken aldıkları karbondioksitin (carbon uptake denir buna) önemli bir kısmını, bir çok sürece ve etmene bağlı olarak topraktaki mikrobiyolojik organizmaları beslemek için toprağa gömerler. Ve bu bitkiler, özellikle kırılgan (brittle) alanlarda büyük sürüler halinde dolaşan otçul hayvanlarla (daha az kırılgan ekosistemlerde ise daha ufak sürüler…) beraber evrim geçirmişlerdir, hayat döngüleri milyonlarca yıl devam eden otçul hayvan göçlerine bağlıdır. Tarım, bu döngüyü kırdı, biz Bütüncül Yönetim’le ve özellikle de Bütüncül Planlı Otlatma’yla bu döngüyü yeniden tesis ediyoruz. Ormanlar konusu da şöyle: 1) Dünyanın karasal alanlarının sadece bir kısmı ‘orman’ ekosistemi olmaya müsaittir, bunun da en büyük belirleyicisi kırılganlık skalasıdır. Dünyanın önemli bir kısmı ise (karasal alanların yaklaşık yarısı) bozkır ve otlak ekosistemidir. Bu yerlerde orman yaratmaya çalışmak beyhude, çok pahalı ve gereksiz. 2) Ağaçların temel karbon yutağı, gövdeleri ve dallarıdır. Otlaklarda ise her sene (hatta yerine göre senede 3-4 defa, hatta 10-12 defaya kadar) yaşanan bir büyüme-yenme/ezilme-yeniden büyüme süreci var. Bu sürecin her sağlıklı işleyişi, otlakların toprağın altında karbon gömmesini sağlar, toprağın içindeki organik maddeyi arttıran da budur. Bu toprak altı karbon gömme oranları, sağlıklı bozkırlarda (büyüme-yenme/ezilme-yeniden büyüme döngüsünün yıl içinde daha fazla sayıda olabilmesi sayesinde) çok yüksektir ve daha hızlı tesis edilebilir.
- 03
2015 itibariyla toplam 200 dönüm arazide uyguluyoruz, ilk sene 45 dönüm kadardı. İlk sene 18 koyunla başladık, şu anda 40, yakında 100 civarına çıkacak. Neler yaptığımızı anlatmamız çok uzun sürer ve anlaşılması zor olabilir, ama çok kısıtlı finansal kaynaklar ve giderlerle, yüksek verimli bir hayvancılık yapabiliyoruz; bir yandan da arazide olumlu yönde ciddi değişimler var. Topraktaki karbon oranını da ölçüyoruz, bir sonraki ölçüm elimize ulaştığında (2015 sonu) yıllık ne kadar karbon gömdüğümüzü söyleyebileceğiz net olarak. Hayvanların keyfi çok iyi, davranış modelleri de olumlu yönde değişiyor (ki bunu çiftçiler bile namümkün zanneder genelde). İnsanlar da saygı duyuyor yaptığımız işe, merakla izliyorlar, bazı kısımlarını kendileri de uygulamaya başlıyorlar bile!
Not:Anadolu Meraları uygulama arazisi, ekibin proje ve çalışma alanlarındaki yoğunluğu nedeniyle 2019 Nisan ayında aldığımız kararla 2019 Kasım ayında geçici olarak durduruldu. Mevcut ve yeni uygulama arazileri ise hazırlık aşamasında.
- 04
Biz ilk dönem göze olduk, ilklerdeniz yani =) Göze kelimesi, ingilizce hub kelimesine karşılık Türkçe’de kullandığımız bir kavram. Savory Enstitüsü’nün bu bölgedeki otonom, özerk ve özgür kolu, temsilciliği diyebiliriz. Göze olmak için enstitü yılın belli zamanlarında başvuru topluyor, onları değerlendirip ‘aday göze’ yapıyor önce. 1 senelik adaylık sürecini başarıyla atlatan kurumlar, göze haline geliyor.
- 05
Mümkün. Çok kabaca tahminimiz, ülkenin topraklarının/meralarının gerçek potansiyellerinin sadece %10’u civarında üretim yaptığı yönünde. Bunu Bütüncül Yönetim’le arttırarak bir yandan su havzalarını güçlendirebilir, iklim değişikliğine karşı hem adaptasyon hem de mücadele edebilir, bir yandan ucuza ÇOK kaliteli gıda üretebiliriz. Yani çiftçinin de, tüketicinin de, ekosistemlerin de kaybettiği mevcut sistemden, hepsinin kazandığı bir sisteme geçmek son derece mümkün.
