top of page
Ara

Çiftçi Tipi Anonim Ortaklıklar

Güncelleme tarihi: 3 Tem 2023


Türkiye’deki tarımsal işletmeler giderek küçülürken, işletme arazileri de parçalanıyor. Tarımsal işletmelerin küçük ve parçalı yapısının sebep olduğu ekonomik ve sosyal sorunlar, Türkiye’nin gıda egemenliğini ve gıda güvenliğini tehdit ederken, tarımsal üretimin önündeki en büyük engeli oluşturuyor.

Peki uzun yıllardır tarımsal örgütlenme politikası olarak benimsenen kooperatifler tarımsal üretimin önündeki bu engellere çare olabilir mi?

Avukat İlkan Türküresin’in İstanbul Bilgi Üniversitesi “Ekonomi Hukuku Yüksek Lisans Programı” kapsamındaki “Türk Tarım Hukukunda Yeni Örgütlenme Modeli Önerisi: Çiftçi Tipi Anonim Ortaklıklar” başlıklı tez çalışması bu soruna farklı bir tarımsal örgütlenme modeli önererek yanıt veriyor.

Anadolu Meraları topluluğundan çıkan ve Türkiye’de kırsal sosyoekonomik yapıyı dönüştürücü öneriler getirdiğine inandığımız bu çalışmanın özetini sizinle de paylaşıyoruz:


 

ÇİFTÇİ TİPİ ANONİM ORTAKLIKLAR

Türk Tarım Hukukunda Yeni Örgütlenme Modeli Önerisi

ÖZET


Av. İlkan Türküresin

Tarım Hukukçusu


I. Araştırma Konusu ve Takdimi

“Türk Tarım Hukukunda Yeni Örgütlenme Modeli Önerisi: Çiftçi Tipi Anonim Ortaklıklar” başlıklı tez, Yazar tarafından İstanbul Bilgi Üniversitesi “Ekonomi Hukuku Yüksek Lisans Programı” kapsamında savunulmuş; ardından Seçkin Yayıncılık tarafından kitaplaştırılmış bir çalışmadır.


Çalışmada, Türk tarımsal örgütlenme politikası olarak benimsenen kooperatiflerin, tarımsal işletmeleri yeterli ekonomik büyüklükte olmayan ülkemiz için uygun bir örgütlenme fikri olmadığı, kooperatiflerin temel ilke ve kurumlarıyla açıklanmıştır. Türkiye’deki örgütlenme anlayışının, yapısal sorunlara sahip tarımsal işletmelere hizmet sunmak yerine, tarım arazilerini bir çatı altında bir araya getirerek yapısal sorunları ortadan kaldırılmış optimal ölçekli tarımsal işletmeler yaratmaya odaklanması gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle de örgütlenme unsuru olarak tarımsal işletmeleri değil, tarım arazilerini esas alan bir model önerilmiştir. Bu doğrultuda tarım arazilerini sermaye olarak kabul edecek, arazi sahiplerini de pay sahibi olarak görecek ve sermayenin korunmasına ilişkin ilke ve kurallarıyla arazileri bir yönetim altında işleyebilecek anonim ortaklıklar, oluşturulacak modelin temel kurumu olarak benimsenmiştir. Sermaye unsuru, faaliyet konusu ve yönetimini tarım arazisi sahiplerinin sosyoekonomik durumunun ve tarım arazilerinin doğal varlık niteliğinin şekillendirdiği bu anonim ortaklıklara “Çiftçi Tipi Anonim Ortaklıklar” (ÇAO) ismi verilmiştir. ÇAO, Türk tarımında yapısal bir sorun olan tarımsal işletmelerin küçük ve parçalı yapısına, kooperatiflerin bir çözüm olamayacağının altını çizerek, anonim ortaklıkların kurum ve ilkeleri aracılığıyla ve toprağın doğal varlık niteliğini ön planda tutularak ekolojik ve ekonomik anlayışla, çözüm olarak sunulmuş bir modeldir.


II. Türkiye’de Tarımsal Örgütlenmenin Durumu

Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2016 yılında yaptığı “Tarımsal İşletme Yapı Araştırması”na göre Türkiye’deki tarımsal işletmelerin %80’i küçük tarımsal işletmelerden oluşmakta ve ülkemizin toplam arazi varlığının yaklaşık %70’i, 500 dekardan küçük tarımsal işletmeler tarafından işlenmektedir. İşletmelerin arazileriyse ortalama 5,9 parça halinde ve bu parçalar, ortalama 12 dönüm büyüklüğündedir.1


Sahip olduğu tarım alanları büyüklüğü bakımından Türkiye’ye yakın sayılabilecek AB ülkeleri ile kıyaslama yapıldığında, bu ülkelerdeki işletmelerin ortalama büyüklüklerinin İngiltere’de 538 dönüm, İspanya’da 238 dönüm, Almanya’da 457 dönüm, Fransa’da 521 dönüm olduğu, Türkiye’deki ortalama işletme büyüklüğünün ise 61 dönüm olduğu görülmektedir.2 Bu istatistiki veriler, ülkemizdeki tarımsal işletmelerin küçülmüş; işletmelerin arazilerinin ise hem küçülmüş hem de parçalanmış vaziyette olduğunu ve yapısal bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Bu sorunun meali şudur: Ülkemizde 10 kişi, 1 kişinin işleyeceği/işlemesi gereken araziyi işlemektedir; 1 kişi de tarımsal üretim yapabilmek için 5 kişilik iş yapmaktadır. Bu durum, sınırlı miktardaki arazilerimizden aldığımız verimi düşürmektedir. Zira işletmelerimiz optimal büyüklüğe sahip olmadığı için üretim miktarı düşük kalırken, kullanılan girdi miktarı ve dolayısıyla girdi maliyetleri yüksek kalmaktadır. Küçülmüş ve parçalanmış yapısıyla güçsüz durumda olan işletmeler, pazar koşullarını belirleyememekte, büyük sermaye sahiplerine boyun eğmek zorunda kalmakta ve emeğinin karşılığını alamamaktadır. Bu nedenle işletmeler, arazilerini işlemekten vazgeçerek üretimden çekilmekte ve ülkemizde birçok arazi atıl kalmakta veya büyük sermaye gruplarının eline geçmektedir. Tarımsal işletmelerimizin küçük ve parçalı yapısının sebep olduğu bu tür ekonomik ve sosyal sorunlar, ülkemizin gıda egemenliğini ve gıda güvenliğini tehdit etmekte, tarımsal üretimin önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.



Türkiye’deki tarımsal işletme yapısını gösterir grafik




Türkiye’de tarımsal örgütlenmenin çekirdeğini oluşturan işletmelerin yapısal sorunları, bu işletmeler üzerine inşa edilecek örgütlenmeyi de sorunlu kılmaktadır. Türkiye’de tarımsal örgütlenme politikası olarak benimsenen kooperatifler, kişileri belirli ekonomik amaç ve ihtiyaçlar etrafında bir araya getirerek onlara hizmet sunan bir yapıdır. Kooperatif, belirlenmiş amacına ulaşmada üyelerinin parasal katkısı ve işgücüyle oluşan karşılıklı yardım ve dayanışma araçlarını kullanmaktadır. Sermaye ise kooperatif üyelerine hizmet sunmada ikincil bir araç olarak kullanılmaktadır. Kooperatif, bir ticaret ortaklığı gibi, belli sayıda ve çoğu kez sayı bakımından değişmeyen kişilerin bir araya gelip, kar elde etmek amacıyla sermayelerini ve emeklerini birleştirdikleri kapalı bir yapı değildir. Kooperatif, ticari hedefleri olmayan; ortaklarının belirli ekonomik ihtiyaçlarını ve mesleklerine ilişkin gereksinimlerini ortaklaşa sağladıkları, tek başlarına olmanın zayıflığını kooperatifleşme ile aştıkları bir kişi birliğidir. Bu bakımdan kooperatiflerde “kar dağıtımı” da yoktur. Elde edilen gelir, üyelerin ihtiyaçlarına yöneltilmektedir. Kooperatifin kapısı, belirli ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak isteyen herkese, karşılıklı yardıma ve dayanışmaya açıktır. Onun için kooperatifin merkezinde “açık kapı ilkesi” bulunmaktadır. Açık kapı ilkesinin bir sonucu olarak kooperatifte sermaye ve pay sayısı, ortak sayısıyla birlikte değişmektedir. Kooperatifin sermayesi her giren ortak ile kendiliğinden artmakta, çıkan ortakla da kendiliğinden azalmaktadır.

Tarım kooperatiflerinde, çiftçilerin belirli ekonomik gereksinimlerini karşılayarak işletmelerinden daha fazla gelir elde etmesi amaçlanmaktadır. Bu fazla gelir, işletmenin üyesi olduğu kooperatife ürününü piyasa fiyatının üzerinde satması sonucunda (tarım satış kooperatiflerinde olduğu gibi) veya işletmenin üyesi olduğu kooperatiften gerekli üretim girdi ve araçlarını, piyasadan daha ucuz fiyata sağlayarak maliyetlerini düşürmesi sonucunda (tarım alım ve tarım kredi kooperatiflerinde olduğu gibi) oluşmaktadır. Kooperatif üyeleri, işletmelerinde üretimlerini bireysel olarak sürdürmekte ve kooperatiften girdi temini veya ürün satışı başta olmak üzere belirli konularda hizmet almaktadır. Ancak Türkiye’de ekonomik (optimal) büyüklükte olmayan tarımsal işletmeleri kooperatif üyesi yaparak üye işletmelerin ürünlerini piyasa fiyatı üzerinde satın almak veya üye işletmelere piyasa fiyatının altında girdi temin etmek, işletmelerimizin temel yapısal sorunlarını çözmemekte ve hatta buna odaklanmamaktadır. Hal böyle olunca kooperatifler de ancak görünüşte bir ekonomik fayda sağlamaktadır. Örneğin Türkiye’de 1 traktör kullanılarak işlenebilecek arazi için 10 traktör kullanılmaktadır. Kooperatif, piyasadaki 100 liralık traktörü işletmeye 90 liraya sağlıyor olsa bile; 1 traktör kullanılarak işlenebilecek arazi için 10 traktör kullanıldığı müddetçe girdi miktarı, dolayısıyla girdi maliyetleri, yüksek kalacaktır. Aynı şekilde işletmenin ürettiği ürünü piyasa fiyatının üzerinde satmak, girdi maliyeti yüksek olan ve alınabilecek üründen daha azının alındığı üretim süreci nedeniyle istenen faydayı sağlamaktan uzak kalmaktadır.



Kooperatif üyesi işletmelerin üretim sürecini gösterir grafik



Kooperatiflerin kişi birliği olması nedeniyle kooperatiflerin başarısını da üyelerinin ekonomik gücü belirlemektedir. Yukarıda ortalama tarımsal işletme büyüklüklerini paylaştığımız ülkelerin tarım kooperatifleri gelirleri, optimal büyüklükte olmayan işletmeleri bir araya getirerek kurduğumuz kooperatiflerin de ekonomik olmadığını göstermektedir. Fransa’da tarım kooperatiflerinin 2016 yılındaki yıllık geliri 86 milyar Euro, Almanya’da 66 milyar Euro, İspanya’da 25 milyar Euro iken Türkiye’de hesaplanabilen gelir 1-2 milyar Euro civarındadır. Tüm bunlarla birlikte, Avrupa’da en çok tarım kooperatifine sahip ikinci ülke Türkiye iken; en çok tarım kooperatifi üyesine sahip ülkenin de Türkiye olduğu görülmektedir.3 Bu rakamlar, Türkiye’de tarım kooperatiflerine katılımın olduğunu, ancak işletmelerin optimal büyüklüklerde olmaması nedeniyle kooperatiflerin de beklenen ekonomik büyüklükten uzak kaldığını göstermektedir.


Belirtmiş olduğumuz hukuki gerekçeler ve ekonomik göstergeler, Türkiye’de tarımsal örgütlenmeye birim alandan en fazla verimin alındığı optimal büyüklüğe sahip tarımsal işletmeler yaratacak bir modelle başlanması gerektiğini işaret etmektedir. Bize göre bu model, kişisel öğelerin öne çıktığı ve işletmeleri örgütleyen anlayışla değil, tarım arazilerini örgütleyen, yani arazileri bir yönetim altında bir araya getiren anlayışla oluşturulmalıdır. Bu anlayışla hareket edilerek bir model oluşturulmak istendiğinde arazilerin sermaye olarak görüldüğü, sermayenin semeresi olan karın arazi sahiplerine dağıtıldığı, bunu yaparken de sermayeyi bir yönetim altında tutabilecek kuralların bulunduğu bir örgütlenme şekli tercih edilmelidir.


III. Çiftçi Tipi Anonim Ortaklık Modeli ve Modelin Tarımsal Örgütlenme Politikası Olarak Benimsenmesi

Tarım arazilerinin bir kişinin yönetimi altında işlenmesi, arazileri bir araya getirmeyi amaçladığından arazi sahiplerinin de bu amaç etrafında toplanması yani örgütlenmesi gerekmektedir. Bu maksatla kişilerin belirli bir amaç etrafında örgütlendiği, başlı başına bağımsız bir varlığa sahip, hukuk düzenince kendilerine haklar ve borçlar edinebilme imkânı tanınmış bir topluluğa ihtiyaç vardır. Bu topluluğun bir kişi olarak hareket edilebilmesi yani tarım arazilerinin bir kişi tarafından işletilebilmesi için arazi sahiplerinin oluşturduğu bu topluluğa bir kişilik yaratılması gerekmektedir. Bu; dernek, vakıf, kooperatif, şirket gibi bir tüzel kişi olmalıdır.


Türk hukukunda tüzel kişiler bakımından sınırlı sayı (numerus clausus) ilkesi geçerlidir. Kuralları ve ilkeleri kanunla oluşturulmuş tüzel kişilerin her birinin amacı farklıdır ve tüzel kişiler, bu amaçları etrafında örgütlenerek kurum ve ilkelerini oluşturmaktadır. Bu bakımdan Türk tarımsal örgütlenmesinin örgütlenme şekli olarak hangi tüzel kişiliğin belirleneceği düşünülürken, temel hedefimizin tarım arazilerini bir yönetim altında bir araya getirerek optimal işletmeler yaratmak ve arazi sahiplerine üretimden elde edilen karı dağıtmak olduğu unutulmamalı, bu hedefe uygun amaçları olan bir tüzel kişi seçilmelidir. Bize göre bu hedefe Türkiye’de tarımsal örgütlenme politikası olarak benimsenen kooperatiflerle değil, ancak bir sermaye şirketi olan anonim ortaklıklarla ulaşılabilecektir.

Kooperatifler, bireysel olarak üretimlerini sürdüren üyelerinin ihtiyaçlarına yönelik hizmet sunmayı amaçlarken; anonim ortaklıklar, pay sahiplerine kar sağlamayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda “sermaye” de anonim ortaklıklarda ve kooperatiflerde farklı kurallara ve işlevlere tabidir. Kooperatiflerde sermaye, kooperatif üyelerine hizmet sunmak için kullanılırken; anonim ortaklıklarda sermaye, kar sağlamak amacıyla kullanılmakta ve elde edilen kar, belirli kurallar etrafında pay sahiplerine dağıtılmaktadır. Anonim ortaklıkların bu işlevlerini yerine getirebilmesinde en temel ilke sermayenin korunması ilkesidir. Kooperatiflerdeki açık kapı ilkesinin aksine anonim ortaklıklardaki sermayenin korunması ilkesinin, şirket alacaklılarını ve ortaklarını koruma amacının getirdiği kurallar, sermayenin ortakların müdahalesiyle şirket çatısı altından çıkmasına engel olmaktadır. Bu durum, anonim ortaklıkların temel iktisadi fonksiyonunu da ortaya çıkarmaktadır: Dağınık ve küçük sermayeleri toplayarak, toplanan sermayeyi küçük sermaye sahiplerinin yapamadığı büyük işlere yönlendirmek.

Belirlemiş olduğumuz tarımsal örgütlenme hedefine uygun kurum ve fonksiyonlara sahip anonim ortaklıklar, parçalanmış arazileri bir araya getirerek işleyebilecek ve karını ortaklarına dağıtacak tarımsal üretim yapan tarımsal işletmeler olacaktır. Ancak bir anonim ortaklığın, ülkemizin tarımsal örgütlenme modeli olarak benimsenebilmesi ve faaliyet gösterebilmesi için arazi sahiplerinin sosyoekonomik durumuna ve yaşamsal varlık olan toprağın ekosistemdeki ve iklim krizindeki konumuna göre kurumlarını oluşturması gerekmektedir. Bu esaslar çerçevesinde ekonomik ve ekolojik anlayışla tasarladığımız anonim ortaklık, “Çiftçi Tipi Anonim Ortaklık” ismiyle, takdim ettiğimiz tezimizde fikren hayat bulmuştur.


a) Sermaye Konusu

ÇAO’da ortaya çıkan en temel soru şudur: Arazi sahipleri, arazilerini sermaye olarak şirkete vermeye nasıl ikna edilecektir? Bize göre, arazi sahiplerini arazilerinin mülkiyetini kaybetmeden; kuracakları şirket lehine, arazileri üzerinde sermaye olarak kullanım ve faydalanma hakkı tesis etmesi, bu soruya uygun bir cevap sunacaktır. Bunun için arazi sahipleri, şirketin kuruluşunda veya sermaye artırımında, tarım arazileri üzerinde sermaye olarak şirket lehine belirli süreyle intifa hakkı veya kiracılık hakkı kurmayı taahhüt edeceklerdir. Bu durumda anonim ortaklığa ayni sermaye getirilmesine ilişkin, başlıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) madde 128, 342 ve 343’te yer alan hükümler uygulanacaktır. Bu hükümler doğrultusunda şirkete sermaye olarak getirilen hakka, bilirkişilerce parasal bir değer biçilecektir. Biçilen bu değer doğrultusunda şirketin esas sözleşmesi oluşturulacak ve şirketin tescil işlemleriyle birlikte kuruluşu gerçekleştirilecektir. Şirketin kuruluşunun ardından araziler belirlenen süreler boyunca şirket tarafından işlenecek, ancak arazilerin mülkiyeti arazi sahiplerine ait olmaya devam edecektir.


b) Faaliyet Konusu

ÇAO, tarımsal üretim yapmak üzere arazileri bütünleştirerek verimlilik sağlamayı amaçlayan bir ortaklıktır. ÇAO’da sermaye olarak şirket çatısı altında bir araya getirilecek ve tarımsal üretim yapılacak araziler, bir doğal varlıktır ve içerisinde yaşam barındırmaktadır, yani yaşayan varlıklardır. Ancak yoğunlaşan konvansiyonel tarımla birlikte tüm dünyada ve ülkemizde toprak canlılığını yitirmiş, ekosistemdeki temel işlevlerini yerine getiremez hale gelmiştir. Bu nedenle ve iklim kriziyle mücadele ve uyum için duyulan ihtiyaçlarla birlikte ÇAO çatısı altında bir araya getirilen arazilerin onarıcı tarım yapmaya özgülenmesi gerektiği düşünülmüştür. Onarıcı tarım, besleyici ve sağlıklı gıda üretirken toprağı, ekosistem hizmetlerini ve döngülerini koruyan ve iyileştiren her türlü teknik ve uygulamayı kapsayan bir yaklaşımdır. Bu doğrultuda ÇAO’nun faaliyet konusu “onarıcı tarım yapan tarımsal işletme kurmak ve yönetmek” olarak belirlenmiştir. Böylece ÇAO yönetimine bir sınır çizilmiştir.


c) Yönetim

Tarım, diğer sektörlere kıyasla doğa ve piyasa koşullarına bağlılığı en fazla olan ve üretimini doğal varlıkları yoğun şekilde kullanarak yapan bir sektördür. Üretim süreci birçok riski barındırdığı gibi; arazinin doğru yönetilmemesi, toprak ve su üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Bununla birlikte pazarlama stratejisinin doğru kurulmaması ve üretim maliyetlerinin muhasebesinin doğru yapılmaması, ürünlerin satışının yapılamamasına veya çok düşük rakamlarla satılmasına sebep olmaktadır. ÇAO’nun tarımsal üretimini ve dolayısıyla ticari faaliyetlerini sürdürebilmesi arazinin ve pazarın doğru yönetilmesi ve planlanmasıyla yakından ilgilidir. Ancak Türkiye’de ÇAO ortaklarının büyük çoğunluğunu oluşturacak tarım arazisi sahiplerinin, ekolojik, teknolojik ve finansal okuryazarlık seviyesi düşüktür. Bununla birlikte işletmelerin çoğunluğu, danışmanlık almaktan da ekonomik açıdan uzaktır. Bu durum gerek kredi yönetimi gerek iklim değişikliğiyle mücadele gerekse teknoloji yatırımları gibi teknik bilgiye ihtiyacın yoğun olduğu ve doğru yönetilemediği takdirde işletmenin devamlılığının sağlanamayacağı hallerde etkisini yoğun olarak gösterecektir. Bu sebeplerle ÇAO’da arazi yönetiminin uzman kişilerce yapılmasına, yani araziyi adeta okuyabilen ve işletebilen kişilere ihtiyaç vardır. Bu durum hem ortakların karlılığını arttırmak hem de ekolojik yönetim sağlayabilmek açısından önemlidir.


İdeal bir ÇAO’nun yönetim kurulu teknik bilgi sahibi kişilerden oluşmalıdır. Ancak bu üyelere sahip oldukları mali haklar çerçevesinde, zorunlu olmamakla birlikte, bir ücret ödenecektir. Zira yönetim kurulunun bir takım mali haklarla donatılarak teşvik edilmesi şirketin performansı ve gelişmesi açısından önemlidir. Bu ücret, özellikle nakdi sermayesi olmayan veya nakde ihtiyaç duyan ÇAO’lar yönünden kardan pay verilmesi şeklinde olabilecektir.




ÇAO modelinin üretim sürecini gösterir grafik






d) Finansman

Ülkemizde planlama, üretim ve pazarlama gibi tarımın başından sonuna atılan adımlarda çiftçiler yalnızdır. Esas olarak topluma gıda sağlamak amacıyla yapılan tarımsal üretime toplum da ortak edilerek yalnız durumda olan ve sermaye ihtiyacı için kredi bekleyen çiftçilik anlayışı değişmelidir. ÇAO gibi bir yapıya geçişle birlikte “yalnız” çiftçinin yanında, tarımsal üretime nakdi sermaye sağlayabilecek kişiler yer alabilecektir. ÇAO’ya, geçimini tarımdan sağlamayan, toplumun farklı kesiminden kişiler pay sahibi olarak katılabilir veya borç, bağış yoluyla veya ödül karşılığında nakdi destek sağlayabilir. Böylece bu kişiler de tarım çalışanı olmasa da dolaylı olarak tarımsal üretime katılan kişiler olabilecek ve Türkiye’de nakdi sermayeye ihtiyacın yoğun olduğu tarımsal üretime fon sağlanabilecektir. Bir diğer ifadeyle ÇAO’nun nakdi sermaye ihtiyacı için bir alternatif oluşturulabilecektir. Ancak bu süreçlerin yaşanması için şehirlerden uzakta faaliyet gösteren, güvenilirliğini kendi imkanlarıyla sağlayamayacak olan ÇAO’ların pay satmak, toplumdan bağış toplamak, borç talebinde bulunmak istemesi halinde; toplumla/yatırımcılarla buluşmasını sağlayacak bir platforma ihtiyacı vardır. Bunu sağlayacak platformlar kitle fonlaması platformlarıdır. Kitle fonlaması, bir proje veya girişimin, elektronik ortamda kurulu platformlar aracılığıyla halktan toplanan paralarla desteklenmesini ifade etmektedir. Kitle fonlaması sayesinde küçük yatırımcıların ÇAO’yla buluşması, toplum destekli tarımın önünü açan ve tarımsal üretime yalnızca çiftçileri değil tüm toplumu dahil eden bir adım olacaktır.


e) Vergisel Muafiyetler

ÇAO’lar birer anonim ortaklık olarak ülkemizde kurumlar vergisi mükellefidir. ÇAO ortakları da şirketin kar dağıtması halinde gelir vergisi mükellefidir. Ancak tarımsal işletmelerin büyük çoğunluğu ülkemizde gelir vergisinden muaftır. Bu nedenle de vergiden muaf işletmeler yerine ÇAO ile bir işletme oluşturarak çiftçilerin vergi mükellefi haline gelmesi, bu örgütlenmenin tercihini güçleştirecektir. Türk ticaret hukuku kapsamında ÇAO’ların kurulması ve faaliyet göstermesinde hiçbir engel bulunmasa dahi, arazi sahiplerinin ÇAO tercihini güçleştirici olarak vergi yükü bulunmaktadır. Bu sebeple ülkemizin tarımsal örgütlenme politikasının değiştirilmesi ve tarımsal yapımıza uygun bir örgütlenme modelinin benimsenebilmesi için vergisel muafiyetler sağlanarak ÇAO teşvik edilmelidir. Bu muafiyetlerin belirlenmesinde ise esas alınacak unsur, ÇAO’nun faaliyet konusudur.


ÇAO’nun işlediği arazilerdeki mineral döngüsü (organik madde başta olmak üzere), su döngüsü (arazinin su tutma, emme ve erozyonla mücadele kabiliyetleri), biyolojik çeşitlilik analizine göre yapılacak değerlendirmelere bağlı olarak belirli sürelerle ve belirli oranlarla vergisel muafiyetler tanınmalıdır. Bunun için de ÇAO’nun esaslarını içeren bir hukuki düzenlemeyle vergisel muafiyetlere ilişkin hususlar belirlenmelidir. Her hukuki düzenlemede olması gereken kamu yararının önerilen düzenlemedeki karşılığı tezde anayasa maddeleriyle ve söz konusu düzenlemenin getireceği ekonomik ve ekolojik faydayla açıklanmıştır. Özetle belirtmek gerekir ki; Anayasamızın 166. maddesinin, 44. ve 45. maddelerle birlikte yapılacak yorumu; bizi, tarım arazilerimizden en fazla verimi alacak ve tarım arazilerini koruyacak teşkilatlanmayı/örgütlenmeyi kurmanın, devlete bir görev olarak verildiği sonucuna ulaştırmaktadır.


IV. Sonuç

Yaşamakta olduğumuz ekonomik ve ekolojik krizler çağından çıkışımız, bu çağı onarım çağına çevirmekle mümkündür. Yeryüzündeki yaşamın devamlılığı için insanlığı krizler çağına sürükleyen faaliyetlerin onarıma dönüştürülerek yaşam barındıran varlıkların sağlıklarına kavuşturulmasına ihtiyaç vardır. Zira uzunca bir süredir ekosisteme kendisini yenileme hakkı tanımadan, doğal varlıkların verebileceğinden fazlası alınmaya çalışılmış ve bu varlıkların içerisinde barındırdığı yaşam yara almıştır. Bu nedenle ekosistemleri, toprak ve su varlıklarını, her türlü canlı çeşitliliğini korumanın ötesinde iyileştiren yaklaşımlara/düşüncelere ihtiyaç vardır. Bu, insan faaliyetlerini onarıcı kılarak mümkündür. Onarım düşüncesinin topluma yansıması, toplumsal düzeni kuran hukukun onarıcı olmasını gerektirmektedir. Bu bakımdan her toplumun, kendi hukuksal düzenini sosyal, ekonomik ve ekolojik durumuna göre onarım anlayışıyla düzenlemesi bir zorunluluktur. Türkiye’deki mevcut sosyoekonomik ve ekolojik duruma uygun olarak tasarladığımız bu model de onarıcı tarım hukuku anlayışının bir ürünüdür. Onarım Çağı’nın hukukunda bu tür hukuksal tasarımların üretilmesi ve uygulayıcılara yol gösterici olunması gerekmektedir.


Türkiye’de mevcut TTK hükümleri ve ilgili mevzuat çerçevesinde kurularak faaliyet gösterebilecek ÇAO, anonim ortaklıkların vergisel yükümlülüklerinden muaf tutularak Türk tarımında yaygınlık kazanabilecektir. ÇAO modeli, sermaye unsuru haline getirdiği sınırlı miktardaki ve parçalara bölünmüş ve küçülmüş durumdaki arazilerin, verimli şekilde kullanımını sağlayacak bir örgütlenme olmakla birlikte; faaliyet konusuyla ve bu faaliyet konusunun desteklenmesiyle toprağı onararak toprak canlılığını artıracak, ekosistem hizmetlerini güçlendirecek ve sağlıklı gıda üretecek bir işletme olacaktır. Bu model, toprak sahibi köylüyü, piyasa koşullarında savaşabilecek çiftçi haline getirecektir. Hem iklim değişikliğiyle mücadele edecek ve bu değişime uyum sağlayacak işletmeler oluşturulacak hem de milletin efendisi olması gereken çiftçiler efendileştirilecektir.


1 TÜİK, Tarımsal İşletme Yapı Araştırması, 2016 (https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Tarimsal--Isletme-Yapi-Arastirmasi-2016-24869)


2 Ahmet Semih UZUNDUMLU: “AB Ülkeleri İle Türkiye Tarımsal Yapısının Karşılaştırılması” , Alınteri Zirai Bilimler Dergisi, Cilt: 23, 2012, Sayı: 2 (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/26300)

3 Cooperatives Europe, The Power of Cooperation, Cooperatives Europe Key Figures 2015, April 2016. https://coopseurope.coop/wp-content/uploads/2016/04/The-power-of-Cooperation-Cooperatives-Europe-key-statistics-2015.pdf



275 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page