top of page
Ara

Kırsala Dönüş [3]: “Sözlük”

Güncelleme tarihi: 4 Ağu 2020

Yeşil Gazete’nin son bir haftadır geçirdiği teknik bakım ve toparlama süreci pazar gecesi sona erdi. “Kırsala Dönüş” yazı dizisinin 3. bölümü de 1 hafta gecikmeyle karşınızda. Geçen yazıda kaldığım yerden, giriştiğim “Kırsala Dönüş” sözlüğünden devam ediyorum.


Durukan Dudu - Yeşil Gazete



Sözlük 3 veya 4 yazı daha devam edecek. Okuması, takibi zor gelebilir. Tanımlarda kullanılan bazı kavramlar için sözlüğün başka bi’ harfini açıp, o kavramı da ayrıca okumanız gerekebilir zaman zaman. Umarım öyle olur. Bir oturuşta hüppp diye içilebilen yazılara alıştık. Ben de çok seviyorum o-şekil yazılar okumayı. Hele öyle yazmayı becerdiğimde, dünyalar benim oluyor. Ama bu farklı. Emek harcamadan olmaz, olmuyor, olmamalı. Olmuş gibi görünse de olmuyor. Bi’ çılgınlık yapın, okurken emek harcayıverin bu sefer.


Tanımları, kelimeleri cımbızla seçe seçe, becerebildiğim en goygoysuz biçimde vermeye çabalıyorum. “Neredeyse her bir kelimenin orada olmak için bir sebebi var. Bence, en azından”, demeye getiriyorum.


Ya da, “şeytan ayrıntıda gizli.”


***


Dikey (kurumsallaşma): Topluluktaki/toplumdaki etkileşimlerin (duygu, diyalog, fikir alışverişi, haberleşme, güvenlik, ticaret, vs.) bireyler arasında doğrudan ve aracısız olmak yerine, bir takım “medyalar” aracılığıyla yapılması hali. Devletin tüm aygıtları, temsili demokrasi, anaakım medya, çok-aracılı ve anonimleştirici gıda tacirliği bu duruma örnektir. Dikey kurumlar, alıgsal (kimlik) ve pratik (ekonomik) düzeyde “bir arada yaşayan” insan sayısının, birbiriyle doğrudan etkileşimde olabilecek üst sınırları aştığı durumlarda kendiliğinden ortaya çıkar ve bu “eşik aşımının” büyüklüğüyle doğru orantılı olarak dikey kurumlar büyür, kamusal alanın dominant biçemi haline gelirler.


Doğal/ekolojik yaşam: Tek başına Tarzan (ya da, şahsen tercih ettiğim şekliyle, “Ranger”) tipi, mevcut anaakıma göre radikal bir yaşam tarzından, organik gıdanın tercih edildiği ve geri dönüşümün elden geldiğince uygulandığı reformist bir yaşam seçimine kadar çok geniş bir skala için kullanılan ortak isimlendirmedir. Bunun gibi çok değişkenli durumlar için net tanımlar yapmak zordur, bir referans noktası gerekir. Benim tercih ettiğim referans noktası şu: “Herkes böyle yaşasa ekosistemler en azından gerçek anlamda sürdürülebilir olur, tercihen onarım sürecine girer” denebilecek eşiğin üstündeki her türlü yaşam tarzı. Diğer bir deyişle, insanların geri kalanından daha ekolojik bir yaşam tarzına sahip olmak değil, nesnel olarak ekside olmayan, tercihen artıya çıkan tüm yaşam formları.


Ego/Bencillik: Bireyin tüm yaptıklarının temelinde kendi çıkarını gözetmesi hali. Bu tanımlamaya göre gerçek anlamda ve sürekli aşkın, sayıları milyonda bir olarak tanımlanabilecek bazı bireyler hariç herkes egosuyla hareket eder, bencildir. Ve bunda hiç bir sorun yoktur. Hatta, egoyu ehlileştirmeye çalışmak ters teper. Şöyle soralım: “Neden egomuzdan sıyrılıp bilge olmak isteriz?” Cevap: Egomuz, bilge (aşkın, üstün, kusursuza yakın) olmamızı ister. Haliyle, egodan sıyrılmak için çaba sarfetmek çok yanlış bi’ hata. Gerçek çözüm, egonun farkında olmak. Egoyla (kendinle) barışmak. Egoyu (kendini) terbiye etmek. Egoyu (kendini) sevmek. Zaman ister, emek ister, acı ve gözyaşı ister. Özelde kırsala dönüşün, genelde “devrim olmanın” gereğidir.


Ekoköy: Kırsala dönüş biçemleri arasında adı en çok duyulan, en çok arzulanan, ve gerçekte en az hayata geçirilendir. Her ekoköy farklıdır; iç-sistemi, “ortamı”, mülkiyet ilişkileri, “niyetli topluluklar” kavramındaki “niyet”leri, öncelikleri, dünyanın geri kalanıyla ilişkileri, karar alma süreçleri ve üretim-tüketim örüntüleri zengin bir yelpazede değişkenlik gösterir. Buna rağmen, ekoköy olarak tanımlanan modellerin ortak yanları var: 1) Dikey kurumsallaşmaya neden olmayacak, yani her bireyin birbiriyle az veya çok doğrudan etkileşime girebileceği kadar az (ortalama 200 kişiden az), topluluk olarak nitelendirilebilecek sayıda (ortalama 10 kişiden fazla) insanın temel ve sürekli meskeni olmak, 2) Ekonomik açıdan, hem üretim miktarı hem de çeşitliliği olarak (ve tabi, bu miktar ve çeşitliliğin devamı için gerekli bakım/yapım/araç üretimi pratikleri anlamında) önemli oranda kendine yeterli (ve kendine yeterliliği zamanla artan) dolaysız üretim-tüketim ağları olarak işlemek, 3) Sakinleri için sadece mesken aidiyeti değil, aynı zamanda birincil topluluk ve ekonomik aidiyetleri de oluşturması (ya da, “Nerelisin?” sorusuna cevabın “X ekoköylüyüm” haline gelmesi) 4) Ekoköy-dışı dünyaya “bağımlı” olmaması [Önemli: Dükkandan bilgisayar almak ya da bölgedeki diğer bir ekoköyden takasla şarap edinmek bağımlılık değildir. Bağımlılık, etkileme/değiştirme olanağına sahip olunmayan yapı ve kurumların sunduğu bir hizmet veya mal olmadan tamamen veya çok büyük oranda işlevsiz hale gelme durumudur. “Bağımlı mısınız, değil misiniz?” diye bir test olsa, tek sorusu şu olurdu: “Medeniyet (dikey kurumsallaşmalar bütünü) tamamen çökse bir gece ansızın, temel yaşam pratikleriniz değişerek/zorlaşarak da olsa devam eder mi?”] Ekoköylerin kriterlerinden biri olmasa da bence sahip olmaları arzu edilecek başka bir özelliği de, sakinlerinin gönüllü sadelik yolunda ve niyetinde olmaları. İddiam, bu niyet ve yolda olunmadığı sürece, yukarıdaki 4 kritere tam anlamıyla ulaşmanın mümkün olmadığı. Bir de not: Bu yazının yazıldığı tarih itibariyle, Türkiye’de henüz bir ekoköy yok.


Ekolojik çiftlik: Dikey kurumlardan gelen dış girdilere asgari düzeyde muhtaç, tarım zehiri ve sentetik gübre kullanmadan üretim yapan, bu üretimi de belli oranda çeşitlilik gösteren üretim merkezleri. Ekoköyden önemli bir farkları da sabit/temelli yaşayan ve ortak çalışan insan sayısının azlığı ve toplam üretim miktarının tüketim miktarından daha yüksek olmasıdır. Bu anlamda ekolojik çiftliklerin, konvansiyonel üreticiler/çiftlikler kadar olmasa da, ürettiklerini satıp karşılığında para kazanma ihtiyacı vardır. Ekolojik tarım yapan diğer üreticilerden ayırdedici noktaları (bunları “çiftlik” yapan), üretimin çeşitliliği ve lojistik sistemlerinin nispeten oturmuş olmasıdır.


Ekolojik onarım: Bireyin ve topluluğun özellikle arazi yönetiminde aldığı kararlar, yaptığı seçimler ve gerçekleştirdiği faaliyetlerle ekosistemlerin kendini onarma süreçlerini mümkün kılma, kolaylaştırma ve hızlandırma durumu. Başlı başına bir konu olduğu için detayına bu sözlükte girmiyorum ama şunu belirtmek lazım: Ekosistemleri insanlar onaramaz, çünkü insanlar 1) fotosentez yapmaz, 2) toprağa kök salmazlar. Ve ama, özellikle arazi yönetimi sürecindeki kararlarımız, seçimlerimiz ve faaliyetlerimizle ekosistemleri çok büyük hızla yok etme “gücüne” de, hızla onarma becerisine de sahibiz. Sanat ve zanaat (bkz: dizinin 2. yazısı, "Algoritma") lazım aynı anda, bunun için.


Farkındalık: Tüm süreçlerin temelinde, her türlü sorunun en derinlerdeki cevabın tam göbeğinde bulunan anahtar kavram. Yalnızca bireysel ölçekte değerlendirilebilir. En basit haliyle, “neler oluyor?” sorusuna ne kadar bütüncül cevaplar verebildiğimizle ölçülür. Temelde, bireyin kendi düşünme sistematiğini ve algoritmasını anlamlandırarak analiz edebilmesini, duygu temelli etkileşimlerinin doğasını yani neye nasıl ve neden tepki verdiğini anlayabilmesini gerektirir. Bu iki temel seviyeye (iç-farkındalığa) ulaşıldıktan sonra, “etraf” (fiziki, ekolojik, sosyal, ekonomik ve politik düzlemlerde) farkındalığa ulaşmak da mümkün hale gelir. Farkındalık “iyi” cevaplara sahip olmak değil, doğru soruları doğru zamanda, doğru bağlamda ve doğru amaçla sorabilme halidir. Kırsalda yaşam formlarının çoğu için olmazsa olmazdır. Özel olarak uğraşmakla edinilmez, emek vermek ve vakfetmekle kazanılır.


Fikir birliği: Bir grup insanın, birbirine çok yakın fikirler ve ortak ilgi alanlarına, hatta hayallere sahip olduklarını farketmeleri üzerine bir araya gelme halidir. Dernekler, bazı platformlar, düşünce kuruluşları ve şirketler için oldukça doğru ve bereketli bir yoldur. Kırsala dönüş sürecindeki çekirdek gruplar içinse neredeyse her durumda yanlıştır. Çünkü 1) başlangıçta ortak/yakınmış gibi görünen fikirlerin zaman içinde oldukça farklı olduğu ortaya çıkar, 2) ve çok daha önemlisi, fikir ortaklığı, kırsala dönüş sürecinde 7/24 beraber yaşanacak, yani aynı anda evli, ev arkadaşı, iş arkadaşı ve yoldaş olacak insanların birbirinden nefret etmeden (ve hatta, birbirinden keyif alarak –çünkü kırsalda “bu akşam da liseden arkadaşlarla görüşeyim, değişiklik olsun”, ya da “şunla muhattap olmayayım bi’ süre” diyemezsiniz pek-) yaşamlarına devam edebilmesi için yeterli bir etmen zinhar değil. Bugüne dek başarısız olan veya ciddi anlamda kalan girişimlerin ortak noktası bir fikir birliği olarak ortaya çıkmaları ve/veya o düzeyde kalmaları. Bugüne dek başarılı olan ve “yola devam eden” girişimlerin ortak noktası ise, sürecin başından itibaren fikir birliği yerine “muhabbet birliğini” sağlamış olmaları.


 

Serinin diğer yazıları;



51 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page